27 Kasım 2013 Çarşamba

yarın

Çocuktum ve konuşmayı gereksiz bulurdum hep, koşmak, bir şeyleri fırlatmak, annemle uğraşmak daha cazip geliyordu. İleriye çok bakmaz oldum artık, hep bir tavır aldım nedense. Her zaman iyi olabilirim diye düşündüm herhalde. Yokluk içinde varlık daha cazip kimse inkar edemez ve herkes anılarını bir parça canlı tutmak ister. Annem, babam ölmez gibi geliyor, geliyordu da. Ölmediler zaten ama ölecekler. Yine kaybetmeye çok yakın hissediyorum kendimi ve artık ne kazanırsam kaybedenlerin acısını hafifletir bunu da bilmiyorum. 

Hareket edemiyorum bir çok zaman sadece bir yerlere dalıp gidiyorum. Melankolik şarkılar dinliyorum iyice içime siniyorum. Etrafımda dönen hiçbir şeyin farkında değilim. Ellerim uzanmıyor çünkü bok var. Anlamsız evet sadece unutmak için çabalıyorum. Kısacası yaşayamıyorum. Bana yaşamayı öğretecek insanlar uzaklarda kaldı sanki. Çılgın bunalımlara giriyorum falan. İster istemez umutlara kapılıyorum belki yarın diye. Yarın bir olsun diye...

Sigaradan keyif almaya çalışıyorum. Param azalmasın diye içki almıyorum
, bulaşıklar yığılıyor, her yer birbirine girmiş durumda ama ben hepsini unutabiliyorum. Şu yaşıma kadar en iyi öğrendiğim şey kaçmak, çok iyi kaçıyorum. Kötü insanlardan kaçıyorum, pisliklerden sıyrılıyorum, telefonları açmıyorum, eve tıkılıp kalıyorum saatlerce hatta günlerce. Dışarı çıktığımda gözlerim güneşe alışamıyor. Nefes bile alabiliyorum.

Galiba soğuk beni daha çok üşütüyor
, karanlık daha çok korkutuyor diğer insanlara göre, çürük dişlerimi doktora gösterecek cesaretim yok. Sadece erteliyorum, yarın bir olsun diye. Yarını bekliyorum hep, senelerdir yarını bekliyorum. Yarın önemli bir insan olmayı düşünüyorum. Saygı gören, insanların umursadığı, kaçmayan. 

Sonra açmadığım telefonlar geliyor aklıma, arayanları düşünüyorum, üzülüyorum düşüncesizlik yaptığım aklımdan çıkmıyor, midemi bulandırıyor, gidiyorum kusuyorum. Yüzümü yıkıyorum ve yarını bekliyorum bir yerlere dalıyorum. Yarın bir gelsin de...
 

24 Kasım 2013 Pazar

paranayak

küçük şeytanlarla yaşıyor, diş etleri kanayan sakallarını bir bir yolan pislik içinde yaşayan birisi o. Tek eksiği biraz düzen. Yeni hayatlar yaşamak umudu var katrandan oluşan ruhunda ve kelebekler orospu çocukları kadar masum kıpırdanıyorlar taş kalbinde. O pis kalpten birilerine daha var varlığını hissediyorum çok sık. Çok artistim ya kendimden üçüncü şahıs gibi bahsediyorum nasılda melankolik değil mi? Size varlığınızı hissettiren değerlerinizi yakmak isterdim benzin döküp, aşağılık yorumlarınızı aileleriniz hakkında yapın bana doğrultmayın o sivri oklarınızı, elinizden alıp atmayan kalbinizi deşerim gram vicdan azabı duymam ve bunu yaparken gram heyecanlanmam zira doğru yaptığımı da düşünürüm hatta kendimi inandırırım düzinelerce de sebep bulurum. Kendimi küllükte unutulan bir sigara gibi hissediyorum, eriyorum lan müsvetteler. Umudunuzun yeşerdiği anda asit yağmuru gibi üstünüze yağmak istiyor her zerrem, her an. 

14 Kasım 2013 Perşembe

üç nokta

...bütün üç noktaların öncesinde insanlar vardır, orospular nasıl da eğleniyorlar kim bilir yani en azından öyle gözükmeye çalışıyorlar gördüğüm kadarıyla. Şuan güvenemedim kendime resmen zaten gördüğüm de şüpheli, fizyolojik rahatsızlıktan bahsetmiyorum, görmek lan işte bakmak değil. Her gün ayrı şarkıya aşık olmak gibi düşün görmeyi, her zaman şiddeti aynı olmuyor. Kimi zaman uzun sürebiliyor etkisi görüntülerin ama lanet olsun ki hayvanların bencil tavırları kornea gibi ve o kadar kalın bir kornea ki sanki büyüteç, gözümde büyüyor dolayısıyla. Bu yüzden derin evrenin çıplak gözle görülemeyen minik parçası dünyada evreni egosuna hapsetmiş sapıklar manzaranın içine etmesin diye kendini koru, kör olmadan.